Taha 20 – Şuara 32 – Kasas 31 [Yılan mı ejderha mı?]
Taha 20: Dedi ki: ‘Onu at, ey Musa.’ Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş) [Feelkâhâ fe-iżâ hiye hayyetun tes’â]
Şuara 29-32: (Musa) (Firavun) dedi ki: ‘Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.’ Dedi ki: ‘Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?’ (Firavun) Dedi ki: ‘Eğer doğru söylüyorsan, onu getir.’ Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi. [Feelkâ ‘asâhu fe-iżâ hiye śu’bânun mubîn(un)]
Kasas 31: Ve sonra Allah, Musa’ya: “Asânı yere bırak!” dedi. Fakat Musa, asâsının yılan gibi hızla hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı ve Allah O’na: “Ey Musa!” dedi. “Geri dön, yaklaş, korkma! Çünkü sen, bu dünyada da, öte dünyada da güvenlik içinde olan kimselerdensin. [Veen elki ‘asâk(e) felemmâ raâhâ tehtezzu keennehâ cânnun vellâ mudbiran velem yu’akkib yâ mûsâ akbil velâ teḣaf inneke mine-l-âminîn(e)]
Eleştiri:
Musa’nın asasının dönüştüğü varlık bir yerde yılan bir yerde ejderha olarak ifade ediliyor, bu bir çelişki değil mi?
Cevap:
Alıntı:
„Bu ayetlerle ilgili olarak Zemahşeri şu yorumları kaydetmiştir:
„Nasıl oldu da ayetlerde ‘hayye’, ‘cann’ ve ‘sü’ban’ gibi farklı kelimeler zikredildi? diye sorarsanız, deriz ki, ‘hayye’ kelimesi, ‘eril’, ‘dişil’ ‘küçük-büyük’ (bütün yılanlar için ortak) tür ismidir. ‘Süb’an’ ve ‘cann’ kelimeleri arasında ise bir zıtlık vardır. Çünkü ‘süb’an’ yılanların büyüğü; ‘cann’ ise incesidir. Burada iki görüş vardır, ilki şudur: Yılan gelişirken (başlangıçta) sarı ve ince bir hal alır, sonra irileşir, cüssesi büyür ve büyük bir yılan (sü’ban) haline gelir. ‘Cann’ kelimesiyle ilk hali, ‘sü’ban’ kelimesiyle son hali kastedilmiş olabilir. İkinci görüş: Bu yılan, (büyük) yılan görüntüsü taşıyordu ve küçük yılan gibi süratliydi. Bunun delili ‘Onu çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce’(27/10) ifadesidir.”
Asa’nın iri yalana dönüşmesi olayı, Musa’dan mucize istendiği vakit, Firavn’un huzurunda gerçekleşmiştir. Asanın yılana dönüşmesi ve küçük yılan (cann) gibi titreşmesi olayları ise Yüce Allah’ın huzurunda meydana gelmiş, Musa’nın kavmiyle yola çıkmasından sonra gerçekleşmiştir. Bu durum, yani konuların farklılığı, olayın farklı tasvir edilmesini gerektirmiştir.
Zemahşeri lafızların edebi duygusal esasa göre seçilmesinden ötürü, bu görüşünde konudan uzaklaşmış ve problem olarak gördüğü meseleyi çözememiştir. Zira; yılan kelimelerinin eşanlamlı olduğu farzedilirse, bunun ardından bir soru gelmektedir: Bir yerde o lafzın diğer yer de bu lafzın tercih edilmesindeki edebi incelik nedir?
Kanaatimize göre, Kasas suresindeki Kuran’ın çizdiği tablo, Musa’yı her taraftan kuşatan öldürücü bir korkudur. Musa’nın meydandan kaçmasına sebep olan bu korkuyla örtüşen kelime, zihinde korkunç ve dehşetli bir tabloyu canlandırmalıydı. Öte yandan, ‘hayye’ ile ‘cann’ kelimeleri arasında çok büyük fark vardır. Çünkü birincisi (hayye) insanın hemen arkasını dönüp kaçmasına neden olmazken, ikincisi (cann) tam tersine kaçmaya neden olmaktadır.
Taha suresi ise Peygamberi teselli etmeyi ve desteklemeyi, onun keder ve stresini gidermeyi amaçlayarak nazil olmuştur. Bu yüzden surenin başlangıcında Allah şöyle buyurmaktadır: “Ta Ha. Kuran’ı sana, sıkıntıya düşesin diye indirmedik.” (20/1-2)
Bundan dolayı, bu kıssada anlatılanlar, insanın içine güven ve huzur verip, keder ve üzüntüyü giderecek bir tarzda sunulmuştur. Bunun için ‘hayye’ kelimesi orada daha uygun düşmüştür.
Burada Şuara suresinde niçin asanın ‘iri bir yılan’ (sü’ban mübin) haline dönüşüverdiği ifade edilmiştir, şeklinde bir soru sorabiliriz. Kanaatimize göre olayın gayet basit bir açıklaması vardır. Çünkü burada, şaşırma ve mucize talep etme durumu vardır. Bundan ötürü de ‘asa’nın ‘iri yılan’(sü’ban) haline dönüşüvermesi ve ikna etmeyi kolaylaştırmak için apaçık olması gerekli idi.
Böylece görüyoruz ki, kıssalarda yer alan tek bir kıssa öğesi, farklı biçimlerde ve fakat, söz akışına uygun şekilde sunulmakta, duygusal mantığı gerçekleştirmek için amaç ve hedef gözönünde tutulmaktadır. Bunun anlamı şudur: Kuran, edebi tasvir metodunu kullanmakta fakat tarihsel bilgi öğretici bir anlatım tarzını kullanmamaktadır.” (Kaynak: Kuran’da Anlatım Sanatı, Ahmed Halefullah, s. 176-177)
Cevap 2:
“A’raf 107: Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha(su’ban-iri yılan) oluverdi.
Taha 20: Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
Araf suresindeki ve Taha suresindeki anlatılan iki olay birbirinden farklıdır. Aynı konudan söz edilmemektedir. Eğer ayetten önceki birkaç ayet okunsa, bu rahatlıkla anlaşılabilecektir. Araf suresinin 107. ayetinde firavunla karşılaşma esnasında yaşanan bir olay anlatılır ve ona karşı Musa peygamberde asasını atar.
Taha suresinin 20. ayetinde ise, Firavuna gitmeden önce Allah Musa’ya verdiği mucizeleri gösterirken asasını atmasını ister. (Bülent Tatlıcan, kur’an’da çelişki yoktur, s. 80) Bunun dışında iki ayette geçen kelimeler birbirinden farklı olsa da, ortak sözlük anlamları vardır. Sözlüğe bakıldığında ikisini de “yılan” anlamına geldiği görülmektedir.
Mesela Taha 20. ayette geçen kelime ‘Hayyatun’dur ve anlamı “yılan”dır. (Kur’an’ı Kerim lügatı, s. 160)
Araf 107 deki ‘Su’ban’ kelimesinin de yılan anlamı vardır. (Kur’an’ı Kerim lügatı, s. 112) Bunlar eş anlamlı kelimelerdir.
Flamur Kasami’de bu konu hakkındaki ayetlerde, yılanın büyüme aşamalarından bahsedildiğini ifade eder. Önce “Hızla sürünen bir yılan” (Taha, 20) iken, Fravun’un karşısında ejderhaya dönüşmüştür. (A’raf 107; Şuara 32)
“Yılan haline geldiği anda küçük ve hızlı bir yılan oldu. Sonra büyük bir yılan haline gelecek şekilde gelişti. Buna göre ”can’ kelimesi (Neml, 10; Kasas, 31) ile bir hali, ‘su’ban’ kelimesi ile de diğer hali kastedilmiştir. (Flamur Kasami, Kur’an’da çelişkili gibi görünen ayetler, s. 157-159)
Kısaca, zaten aynı anlama gelen farklı iki kelime ile, tedrici olarak yılanın gelişimi de anlatılmış olmaktadır.” (Kaynak: https://islamicevaplar.com)