İmanımı Güçlendirmek İstiyorum, Ne Yapmalıyım?

1) İlk bilinmesi gereken şey kendi dinimizle ilgili aşağılık kompleksine kapılmamızı gerektirecek hiç bir durumun olmadığı bilgisidir.
Bu noktada çok ciddi bir karşı propaganda olduğunu ve insanın tabiatı icabı her türlü yoğun propagandadan etkilenebileceğini de unutmamak gerekir.
Bu tür baskılar ve kompleksler kişinin bir bilgiyi doğru değerlendirmesine de olumsuz tesir edebilir. İşte bu halin bilincinde olmalı ve zihnimizi manipulasyonlara kapalı hale getirmeliyiz. Bu birinci noktayı destekleyici şu bilgi de çok önemlidir. İslam dini insanlık ve iyilik adına kendi rüştünü tarihte ispatlamış yegane dindir. Bugün Batılılar bile takdirle İslam medeniyeti hakkında belgeseller çekmektedirler. Medeniyetler kıyasında birinciliği elde edebilecek tek din İslam’dır. Ayrıca akıl, mantık, bilgi ve ilme en çok değer veren İslam dinidir.
2) ‘Gerçek peygamberi meyvesinden tanırsınız’ ilkesinden yola çıkıldığında İslam’ın tarihte ortaya koyduğu medeniyet(iyilik performansı) onun temelinin bir sahtekarlığa dayanmadığının en önemli göstergelerindendir. İslam’ın üstünlüğü iddiası sadece söylem olarak kalmamış, hayatta başarılmış bir deneyim olarak karşımızda durmaktadır. Bu nedenle konuyla ilgili hazırlanmış kitap ve belgeselleri okuyarak imanımızı güçlendirebiliriz. Yani bizim aşağılık kompleksi duymamızı gerektiren hiçbir durumun olmadığı böylelikle anlaşılmış olacaktır. 20./21. yüzyılda yaşanan kötü deneyimlerinin hiçbiri (Taliban vb.) İslam’ı temsil etmez. İslam kendini tarihte ispatlamıştır. Bugünkü hadiseler Müslümanların İslam’dan uzaklaşması sonucu ortaya çıkmış hadiselerdir. İslam’ın -karakter olarak- bağnaz kişiler tarafından yapılmış ‘yorumları’ sonucu ortaya çıkan hadiselerdir. Bu yorumlar İslam ilim geleneğinde bu şekilde kabul görmemiş yorumlardır.
3) Dinimiz körükörüne bir inanmayı tasvip etmez. Allah kendi birliğini bile tartışmaya açarak ‘Eğer kainatta birden fazla ilah olsaydı bu düzeni bulabilir miydiniz?’ diyerek imani konularda insanları düşünmeye sevketmiştir. Yine gönderdiği kitapla ilgili ‘Eğer o beşer sözü olsaydı, içinde birçok çelişki bulurdunuz’ diyerek imanın akli temellere dayandığını ortaya koymuştur. Dolayısıyla dinimiz bir dogma(körü körüne kabul) değildir. Bu nedenle imanımızı akli temellere dayandırma gayretimizin dinimiz açısından da meşru bir davranış olduğunun bilinciyle hareket etmek gerekir. Böylece rahat olabiliriz. Kendimizi baskı altında hissetmeyiz.
4) Yine oluşan şüphelerin de doğal durumlar olduğunu unutmamalıyız. Akıl düşünen bir organdır. Düşünme + ve – şeklinde gerçekleşir. Allah aklı yaratmıştır ve onun işlevine ‘güvenmiştir’. Biz de akla güvenmeliyiz, düşünmekten korkmamalıyız.
5) Dinimiz kadına değer veren bir dindir. Kadın konusunda İslam’a yöneltilen eleştirilerin hepsi ya bilgi eksikliğine, ya bir çarpıtmaya ya da önyargılara dayanmaktadır. Her birinin makul cevapları bulunmaktadır. Bu cevapları bilmek özgüvenimizi artıracaktır. Bu nedenle konuyla ilgili özel okumalar yapmakta fayda vardır. İslam’a olan imanı sarsmak isteyenler İslam’ın ‘yumuşak karnı’ olarak kadın konusunu görüp buradan saldırdıklarından dolayı bu bilgilere sahip olmak önemlidir.
6) Kuran’ı anlama yöntemleri ve usulleriyle ilgili kitaplar okuyarak imanımızı güçlendirebiliriz. Çünkü Kuran’a yönelik yapılan itirazların birçoğunun metod hatalarından kaynaklandığını bizzat farketmek için bu bilgilere vakıf olmak çok önemlidir.
7) İslam’a hadisler ve rivayetler üzerinden yapılan eleştirilerin usulen yanlış olduğunu bilmekte fayda var, zira bu rivayetlerin (hadis ilminde de bilindiği gibi) Peygambere ait olma ihtimali olduğu gibi ait olmama ihtimali de var. Hadisler Peygamber sözü değil, Peygamberin söylediği söylenen sözleridir. Dolayısıyla İslam dinine yönelik eleştirilerin Kuran’a isnad etmesi gerekir. Onlarca, yüzlerce uydurma ve zayıf hadisler var. Buradan yapılacak eleştirilerden etkilenmemek gerekir.
8) İslami kitaplar okumak ve İslami bilgi bilincini geliştirmek kadar insanın imanını güçlendiren bir yöntem yoktur dersek yeridir. Zira siz İslam’ı ne kadar iyi bilirsiniz dezenformasyona karşı o kadar donanımlı olursunuz ve karşı propagandalardan etkilenmezsiniz. Bilgili olduğunuz için kimse sizi yanıltamaz, aldatamaz. Bilgi güçtür. Kitap okumalarına dayalı bilgi insanda özgüvene yol açar.
9) Karşı görüşün(ateistlerin, deistlerin vs.) kitaplarını okuyarak imanı daha fazla pekiştirmek mümkündür. Bunun için önce İslami bilincin (usul ve fikir) yerli yerine oturmuş olması gerekir. Daha sonra bu kitaplar okunabilir. Nihai kertede karşı görüşün ne kadar zayıf olduğunu ancak bu sayede görmek mümkündür ve bu insana daha fazla tatminlik duygusu verir.
10) İmanı güçlendiren en önemli faaliyet ise göklerdeki ve yerdeki ayetleri tefekkür etmektir. Bu şekilde Kuran’da Allah hakkında verilen bilgi ile kainatta gözlemlediğimiz işaretlerin bizde oluşturduğu bilgiler arasında tam bir uyumun olduğunu görürüz:
Kuran’da Allah hakkındaki bize verilen bilgilerin sağlam, şek ve şüpheden uzak olduğunun teyid edilmesi için tefekkür yoluyla kainatın gözlemlenmesi istenmektedir. Kainattaki bu işaretler verilen bilgilerin doğruluğunun delili mesabesindedirler. Rabbimiz bize sadece akli ve nakli deliller sunmuyor, gözleme dayalı deliller de sunmaktadır.
Böylece aklen kabul ettiğimiz hakikatleri duyu organlarıyla da tasdiklemiş oluyoruz.
Tefekkür hadisesi imanı hem pekiştirmenin hem de taze tutmanın yoludur. İmanı pekiştiren tefekkür faaliyetinin sonunda hedeflenen ise tüm benliğimizle şu sözü söylemektir: ‘Evet Allah aynen inandığım gibi alim, kadir, azim, rahim bir varlıktır’.
Hz. İbrahim’in kuşlar kıssasındaki – kuşların nasıl yaratıldığını kendi gözleriyle görme isteğinin – hikmeti mutmain olmak içindi. Tefekkürde de amaç aynıdır.
İmani konularla ilgili açıkta kalan sorular, henüz anlamadığımız, kavrayamadığımız noktalar olunca Allah’ın ilmine güvenmek gerekmektedir. Bu soruların tek tek cevaplarını arayabiliriz, tek tek bütün şüphelere cevap vermeye çalışabiliriz. Fakat kainattaki ayetler bütün felsefi şüpheleri/vesveseleri kökten siler. Bu belki felsefi şüphelerle başetmenin en kısa ve en etkili yoludur. Bu hususu kavrayabilmek için tabiattaki ayetlerden bir örnek üzerinde tefekkür ederken aklınıza o şüpheleri getirin, o müşahede ettiğiniz muhteşem manzaranın karşısında şüphenin karın güneşin altında erimesi gibi silinip gideceğini göreceksiniz.
Kainattaki ayetleri tefekkür yoluyla Allah’ın ilminin ve hikmetinin mükemmelliğini, sonsuzluğunu, muhteşemliğini idrak ediyoruz. Bunun sonucunda Allah’ın hikmetine bilinçli ve akli bir temele dayanarak sonsuz güven duygusu oluşmaktadır. İşte bu duygu karşısında bütün felsefi şüpheler buharlaşıp gidecektir. Zira felsefi şüphenin içinde barınan ‘anlam’ Allah hakkında bir ‘kusuru’ ihtiva etmektedir.  Bu da kainattaki ayetler hakkındaki gözlemle çelişeceğinden geçerliliğini yitirmiş olacaktır. Yaratan hakkında ‘kusur’ düşüncesi yaptığımız sayısız tefekküre dayalı gözleme aykırı düştüğünden -zira bütün alem onun kusursuzluğuna şahitlik etmektedir ve biz bunu tefekkür sonucu defalarca görmüş olduk – yanlışlığı kendiliğinden anlaşılmış olmaktadır. O şüpheye belki akli bir argümanla cevap bulamamış olabiliriz, fakat yanlışlığını, haksızlığını, geçersizliğini başka bir düzlemden ispatlamış oluyoruz.
11) Dinimizi yaşamak imanı pekiştirir. Dini görevlerimizi yerine getirdiğimiz zaman ruh dünyamızdaki çelişkiden kurtulmuş oluruz. İman ile hayat arasındaki çelişki giderilmelidir. İmanı ayakta tutan kolonlardan birisi ameldir.
Paylaş