Güneşin Kara Çamurlu Bir Suya Batması
Kehf Suresi 86: Sonunda güneşin battığı (mağrib) yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta (Garabe) buldu, yanında bir kavim gördü.
Eleştiri:
Ayetten; dünyayı göğün altında uçsuz bucaksız bir yer olarak gören ve göz yanılmasından dolayı güneşin dünyanın batısında bir çamur gözesine battığını sanan bir yanlış bilgiye sahip olunduğu anlaşılmaktadır.
Cevap:
Giriş:
Kuran bir bilim kitabı değildir. Bu şu anlama gelir, Kuran’ın amacı doğa olaylarını bir fizik kitabı gibi insanlara ders olarak öğretmek değildir. Eğer öyle bir amaç olsaydı ve güneşin hareketlerini fiziksel olarak açıklama amacıyla böyle bir bilgi verseydi o zaman o ifadeleri edebi değil lafzi ve hakiki manasıyla alıp burada bir çelişki var diyebilirdik. Kuran insanların gündelik hayatta kullandığı dil ile indirilmiştir. Gündelik hayatta bilime aykırı deyimler, mecazlar, benzetmeler olabilir. Biz gündelik hayatta ‘güneş doğdu’ derken gerçek anlamda doğmasını kastetmediğimiz gibi, burada doğdu ve battı ifadesi kullanılıyor. Bu dildeki ifadeler bilime uymuyor diye Kuran bunları kullanmaktan neden kaçınsın, herkes bunların edebi anlamda kullanıldığını bildiği için bunların kaldırılmasına ve kullanımdan çıkarılmasına gerek yok. Kuran da bunu gerek görmemiştir. Çünkü normal hiçbir kimse deyimleri böyle anlamayacaktır…
***
Bu ayette, Zülkarneyn’in gün batımı algısından bahsedilmektedir. Güneşin ufukta batışı tasvir edilmiş, betimlenmiştir. Ayette ‘ve-vecede: Zülkarneyn buldu’ ifadesi geçer. Yani ayet bir doğa olayından bahsetmez, Zülkarneyn’in ‘bakış açısı ile’ olayı tasvir eder, O’nun nasıl gördüğünü bize aktarır. Günümüzde de ‘Güneş battı/doğdu’ ifadesini, hem de her dilde (Mesela İngilizcede, ‘Sunset’ kelimesi aynen kullanılır, İngilizler güneşin ‘battığına’ mı inanmaktadırlar? Fransızca, ‘Coucher de soleil’, Almanca, ‘Sonnenuntergang’, Çince, ‘太阳日落’ vd. hep aynı anlamlara gelir!) kullanılır.
Ayetlerde, ‘Güneşin yanında bir kavim buldu’ denilmektedir. Güneşin yanında bir topluluk olmadığı zaten bilinen bir husustur. Bu durum tıpkı, denizde yolculuk eden kişinin güneşi, sanki denize batıyormuş gibi görmesine benzer. (Fahrettin Razi, Mefatih’ül-Gayb, XXI/495) Ayette de, “Güneş kara balçıkta batıyordu denmemiş, bilakis “Zülkarneyn güneşi kara balçık’ta batarken gördü” denmiştir. (Ebu Said Abdullah Kadı el- Beyzavi, Envaru’t-Tenzil, III/291) Yani ayette Zülkarneyn’in bakış açısı edebi bir anlatımla sunulmuştur.
Bu tür sorulara neden temel sorun, kelimelerin anlamlarını kavrayamamak ve anlayış eksikliğidir. Bu ayette iki yerde geçen ve Türkçeye “Batmak” olarak çevrilmiş iki ayrı kelime vardır: “Sonunda güneşin battığı (Arapçası; mağribe) yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta (Arapçası; tağrubu) buldu, yanında bir kavim gördü.” Ayette, ‘güneşin suyun içine batıyormuş’ şeklinde bir ifade olduğunu iddia edilmektedir. Halbuki “güneşin batması” ile, “bir şeyin suda batması” Türkçede ‘aynı’ kelime ile ifade edilse de bu kelimeler Arapçada ‘ayrı ayrı’ kelimelerdir. Ateistlerin bu farkı bilmemesi veya karmaşadan yararlanmak istemesi sonucu böyle bir iddia ortaya atılmaktadır. Güneşin batması “Ğarebe” fiiliyle ifade edilir. Hatta bu kökten türeyen kelimeler Türkçeye‘de geçmiştir. Örneğin “garb” ya da “mağrib” aynı kökten türeyen kelimelerdir, “batı” (yön) anlamlarına gelir. ‘Bir nesnenin suda batması’nın Arapçası ise “ğareke” fiilidir ve ‘ğarabe’den farklı bir fiildir. Bu kelime de aslında Türkçeye geçmiştir. ‘Suya gark oldu’ derken bu fiil kökünü kullanırız. Kur’an’da da, bir şeyin suyun içine batması anlamında bu kelime kullanılır. Mesela Kehf suresinde: “İçindekilerini batırmak (ğarake) için mi onu deldin?” (Kefh, 71) buyurulmaktadır. Demek ki ayet güneşin suda battığını ifade ‘etmemektedir.’ Güneşin batmasıyla, bir şeyin suda batmasının Türkçede tek bir fiil olan ‘batmak’ fiiliyle kullanıldığını, Arapçada ise farklı iki fiil kullanıldığını görmüş olduk. Dolayısıyla yukarıdaki ayette de güneşin suyun içinde bir cisim gibi batmasından bahsedilmesi söz konusu olmamaktadır. Ayette anlatılan güneşin ‘batışıdır.’ Aslında Türkçedeki batmak fiilinin Arapça karşılıklarını bilinmese bile, yukarıdaki eleştirileri yapan arkadaşların anladığı gibi anlamak için ancak art niyetli olmak gerekir. Mesela biri “Ben dün deniz kıyısında gittim ve güneşin denizde batışını seyrettim” dese, bundan ateistler güneşin suyun içine battığını mı anlamaları gerekir? Ya da “Güneş her sabah doğuyor” derken ateist arkadaş güneşin bir annesi var, her sabah bu anne doğum yapıp, güneşi doğurduğunu mu düşünür? Zaten kelimelerin Arapça karşılıklarına baktığımızda konunun çok açık olduğu anlaşılmaktadır. Güneşin battığı yer olarak ayette geçen kelimenin orijinali “mağrib” kelimesidir. Bu kelime ‘batıda bir yer’ anlamına gelir. Bu ifade Batı’da gidilecek en uzak yeri ifade etmektedir. Mesela, Kuzey Afrika ülkesi Fas’a Araplar “Mağrip” adını vermişlerdir. Çünkü batı yönünde gittikleri en son yer Fas’tır. Ayrıca günümüzde de Türkçe’de ya da diğer dillerde benzer ifadeler kullanılır. Japonya bir uzak doğu ülkesidir. İngilizce’de de, Türkçe’dekiyle aynı anlama gelen “Far East” kullanılır.
Kaynak: https://islamicevaplar.com
***