Çelişki İddiası: Bakara 48 – Meryem 87 [Torpil/Şefaat var mı yok mu?]
Bakara 48: Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
Meryem 87: Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmazlar.
Eleştiri:
“Müslümanların en çok söylediği şey Allah’ın kimseye torpil yapmayacağıdır. Kuran’ın bazı ayetleri bunun böyle olacağını söylerken bazı ayetlerde torpile izin verildiğini görürüyoruz.”
Cevap:
Kuran’ı doğru anlamanın metodu onu kendi bütünlüğü ve indiği tarihi koşullar içinde anlamaya çalışmaktır. Şefaat konusuyla ilgili ayetleri bir bütün halinde ele aldığımızda şunu görürüz: Mekkeliler kendi putlarının Allah katında şefaatçi olacağını dile getiriyorlardı. Bunlara cevaben Kuran muhtelif ayetlerde (Meryem 87 gibi) şöyle bir uslupla cevap veriyor: Allah izin vermedikçe kimse şefaat edemez. Allah’ın izin verdikleri şefaat edebilir…. Ki bu ayetler genelde Mekke’de inen ayetlerdir. Bu ayetlerdeki usluptan birilerinin Allah’tan söz alıp şefaat edecekleri manası zorunlu olarak çıkmaz çünkü yukarıda değindiğimiz gibi de bu ayetleri başka türlü yorumlamak da mümkündür. Şöyle ki, ‘siz putların şefaatçi olduğunu iddia ediyorsunuz, ancak bu Allah’ın izin vermesi şartıyla olabilir. Elinizde böyle bir delil yok. Sadece Allah’ın izin verdikleri şefaat edebilir.’ Buradan Allah kesin olarak izin verecektir manası çıkmaz. Bu açıklama tarzının doğruluğunu ayetel kürsi’deki şu ifadeden de anlıyoruz: ‘İzni olmaksızın katında kim şefaat edebilir?'(Bakara 255).
Öte yandan Medine’de inen ayetlerde konuya son nokta konulup şefaatin olmayacağı dile getirilmiştir. Mekke’deki ayetler her iki türlü yorumlanabilir iken(şefaat izni çıkacak veya çıkmayacak), Medine’deki özellikle 2/154 ayeti en açık bir uslupla şefaatin olmayacağını dile getirmektedir. Dolayısıyla izinden bahseden ilgili ayetlerin Mekkeli muhataplarıyla diyalog halinde indirildiği gerçeği gözönüne getirildiğinde kullanılan uslubun niçin böyle seçildiği de anlaşılır ve arada bir çelişkinin mevzubahis olmadığı anlaşılır.