ALLAH’IN ARŞA İSTİVA ETMESİ
Kuran’da geçen ‘Allah arşa(tahta) istiva etmiştir’ tabiri aslında mecazi bir tabirdir. Allah’ın kainatı bilfiil yönettiğinin sembolüdür. Kuran’da Allah ile ilgili başka mecazi kullanımlar da söz konusudur. Allah’ın eli tabiri gibi. El gücün sembolüdür. Mecaz her dilde vardır.
İslam ilim geleneğinde istiva(yerleşme/kurulma/oturma) kelimesinin manası malum, keyfiyeti meçhul denilerek ifadeyi lafzi manada anlayan görüş sahipleri var. Bir kelimenin manasının malum olması mecaza engel değil ki. Sıbğatullah/Allah’ın boyası kelimesinin manası da malum. Fakat yine de lafzi anlamıyla almıyoruz, değil mi? Neden almıyoruz? Bir gerekçemiz var ikna edici olan, değil mi?
Arşa istivayı da neden lafzi anlamıyla almadığımız açık. Allah bir yere yerleşti/kuruldu/oturdu demek doğru olmaz. O’nun şanına yakışan anlayış hangisidir?
Problem zaten şu sorudan kaynaklanıyor. Allah nerededir? Nerede sorusu mekanla ilgili bir sorudur. Mekan da mahlukattır, yani yaratılmıştır. Allah’la beraber başka kadim bir varlık yoktur. Aksi takdirde o varlık da ilah olur. Allah’ın mekana ihtiyacı yoktur. O’nun zatının mahiyetini bilemeyeceğimizden, acaba nasıl var sorusunu cevaplamamız imkansızdır. Kesin bildiğimiz hususlar ise, O’nun Samed oluşudur. Hiçbir şeye(mekan dahil) ihtiyacı olmayan demektir bu.
Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığına inanıyorsanız, O’nun mekana ve zamana da ihtiyacının olmadığını kabul etmeniz gerekir. Zira Allah kemal sıfatlarla muttasıftır. O’nun varlığının devamı için başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O kendine yeten yegane varlıktır.
ALLAH’A MEKAN İSNAD EDENLER O’NUN SAMED SIFATINA ŞERH KOYANLARDIR.
Hem O’nun hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını söyleyeceksiniz hem de bu sıfatın istisnalarını zımnen de olsa kabul edeceksiniz. Zira mekan tutmak da bir ihtiyaçtır. Mekanı ise ancak ancak yaratılmışlar tutar, zira onların buna ihtiyacı vardır.
Ebu Hanife’nin görüşü de bu doğrultudadır: ‘Eğer Allahu Teala nerededir ? diye sorulursa O kimseye: YARATILMADAN ÖNCE MEKAN YOKTU, HALBUKİ ALLAH VARDI. MAHLUKATTAN HİÇBİR YOKKEN, NEREDE MEFHUMU MEVCUT DEĞİLKEN, ALLAH VARDI. O herşeyin yaratıcısıdır, diye söyle.’ (İmam Azam’ın Beş Eseri, El-Fıkhu’l Ebsat, S. 63. Kalem Yayıncılık.)
Dikkat edilirse bu kavilde nerededir ? sorusuna ‘Semadadır, Arşın üstündedir’ cevapları verilmemektedir.
‘Arşa istiva’ kavramının mecaz olduğu görüşü doğru olandır. Kuran bu tabiri hep yaratma eyleminden sonra ifade eder: Bunun anlamı, Yüce Allah’ın kainatı yarattıktan sonra GERİ ÇEKİLMEDİĞİNİ, bütün iş ve oluşları KENDİSİNİN çekip çevirdiğini, Eski Yunanlıların inandıkları bir şekilde ‘yaratıp da geri çekilen bir ilah’ olmadığını ifade etmektedir. Yani doğru bir Allah anlayışı/telakkisi oluşturabilmek için O’nun bu özelliğine dikkat çekilmesi gerekmektedir. Bu da en etkili bir şekilde mecazi anlatım şekliyle yapılabiliyor.
ARŞ=TAHT DEMEKTİR. Taht bütün dünya dillerinde İKTİDARIN SEMBOLÜDÜR (mecazdır).
Kuran’da BELKİSİN ARŞI/TAHTI diye geçer.
Neml Suresi:
38- (Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: ‘Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o Melike’nin ARŞINI(tahtını) bana getirebilir?’
41- (Süleyman devamla) dedi ki: ‘Onun ARŞINI(tahtını) bilemeyeceği bir vaziyete sokun; getirin bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayanlardan mı olacak?”
42- Melike gelince, ‘Senin ARŞIN(tahtın) da böyle mi?’ dendi. O şöyle cevap verdi:’Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmiş ve biz teslimiyet göstermiştik.’
Şimdi bu ayetler üzerinde düşünelim, neden Hz. Süleyman Belkis’in arşını/tahtını getirtiyor da başka bir nesneyi getirtmiyor?
Mektubunda bana teslim olmuş olarak gelin, başkaldırmayın diyor. (31. ayet) Belkis’e kendi kudretini, iktidarını göstermek için tahtını getirtiyor, zira taht iktidarın sembolüdür. Bir nevi ‘senin benim karşımda hiçbir gücün kuvvetin yoktur, buralarda benim sözüm geçer’ mesajını veriyor veya bu konuda Belkisin iyice ikna olmasını sağlamak istiyor.
Kısacası Yüce Rabbimiz de arşa istiva ettiğini belirtirken bir mekana (Zatıyla) yerleştiğini, bir mekana sahip olduğunu belirtmemektedir. Bütün kainatın (yaratılmasından sonra da) iktidarının/yönetiminin Allah’a ait olduğunu vurgulamak için mecazi bir dille ifade etmektedir. Bütün olay bu. Bundan Allah’a mekan çıkarmak, O’nu bir yere ‘yer’leştirmek (haşa ve kella) kadar büyük bir gaf olamaz.
Nitekim bu tür mecazlar dilimizde de çok yaygındır.
Mesela: ‘KOLTUK KAVGASI’ denir.
Bundan kimse insanların bürolardaki koltuklar için dövüştüğünü anlamaz. Maksad nedir: Koltuk iktidarın sembolüdür. İnsanlar iktidar mücadelesi vermektedirler.
Veya ‘ÜLKE PADİŞAHIN ELİNDEDİR’ denmektedir.
Kimse bu sözden koca toprak parçalarının padişahın avucunun içine sığdığını anlamaz. Maksad nedir: Ülkede padişahın sözü geçer, emir onun elindedir. Padişahın fiziki anlamda iki eli kesik de olsa bu söz kullanılır. Çünkü mecazen kullanılmaktadır.
MÜHÜR FİLANIN ELİNDEDİR tabiri de yine aynı maksatla ifade edilmektedir.
Bir insanın elinde mühürün olması ne yazar olmaması ne yazar lafzen anlaşıldığında. Fakat mühür dediğimiz o küçük şey de birşeylerin sembolü olmuş ve insanlar onu da mecazi anlamıyla kullanıyorlar.