Allah-Zaman İlişkisi: Ezelilik
Önce ezelilik ve ebedilik gibi kavramların insan aklının tasavvur gücünü aşan kavramlar olduğunun bilincinde olmak gerekir.
Zira insan aklı zaman ve mekana bağımlı bir nesnedir. Zaman boyutunun içinden zaman boyutunun dışını tasavvur edebilmek mümkün değildir. Zamansızlık, zaman ötesi olma ile ilgili bir hali daha önce tecrübe etmediğimizden dolayı ne’liği ve nasıl’lığı konusunda da bir fikir/bilgi sahibi değiliz, olamıyoruz.
Allah zaman ötesi bir varlıktır. Zaman kategorisinin mahkumu değildir. Zaman yokken O vardı. Mekan yokken O vardı. Zaman BigBang’de yaratıldı. Mekan boyutunun bir parçası olarak. Modern fizik bulgularına göre zaman-mekan bir bütündür ve dördüncü boyutu teşkil ederler. Bunlar BigBang’le birlikte varlık alemine çıkmış olgulardır. Daha önce yoktular. Bu fiziksel olarak kanıtlanmış bir gerçektir. Zaman ve mekan daha önce yoktu. Modern fiziğin bu görüşü Kuran’a da uygun bir görüştür.
Dolayısıyla Allah geleceği nasıl bilir sorusu geçerli bir soru değil. Allah zamanın içinde değil ki, o düz zaman çizgisinin geleceğinde vuku bulan bir durumdan habersiz olsun. O, çizginin üstündedir. O bulunduğu perspektiften baktığında hem geçmişi, hem an’ı hem de geleceği aynı ‘an’da görüyor.
Dolayısıyla ‘öncesi olmamak’ manasında kullandığımız ‘ezeli’ tabiri zaman’dan ‘önceki’ hal için kullanılmaktadır. Allah zaman yokken vardı, hep vardı [Dikkat edilirse burada da hep zamansal ifadeler (‘önceki’, ‘an’) kullanmak zorunda kalıyoruz, zamansal varlıklar olduğumuz için ifade biçimlerimizde de zamansal içerikler söz konusu oluyor, yani biz zaman çizgisinde düşüncelerimizi kurmak zorunda olduğumuzdan ‘hep vardı’ derken bir nevi ‘her zaman vardı, olmadığı bir zaman yoktur’ diyoruz, lakin zaman’ın sonradan yaratılmış olduğunu ve Allah için söz konusu olamayacağını unutarak böyle ifade ediyoruz. Bu zamana bağımlılığımızdan kaynaklanan sınırlılık hali Allah hakkında konuşmalarımıza yansıyor ve yanlış cümle kurmak durumunda kalıyoruz. Zira zaman ötesi kategoriler ve durumlardan haberimiz, bilgimiz ve tecrübemiz yok ki, ona göre bir dil/kavram kullanabilelim. Dolayısıyla bu ‘çelişki’ eleştirilecek bir durum değildir].
Evet ezeli dediğimizde bunu ifade etmiş oluyoruz, beşeri düşünce ve dilin sınırlılığı içerisinde. Allah hep vardı, öncesi yoktur. Zamandan önce de vardı.
***
(Aşağı kısımdaki bilgiler Almanca “Analitik Din Felsefesi”(Christoph Jäger) kitabından özetlendiğinden anlaşılması biraz zor olabilir)
Ezelilik ile zaman arasındaki ilişkiyi bir dairenin içindeki nokta ile çapı arasındaki ilişkiye benzetebiliriz. Tanrının tanımasında/bilmesinde ard arda gelme/peşi sıralılık yoktur, var oluşunda olmadığı gibi.
Hiçbir vakanın-olayın, ezeli bir varlığın şu anki bilinç durumundan daha sonra [später] olması mümkün değildir, zira her zamansal vaka ezeli varlığın durumuyla simültandır, bu nedenle ezeli varlık hiçbir şeyi ‘önceden’ bilmez. Bunun yerine bütün bunları zaten bilmektedir. Hepsini ‘şu an’ bilmektedir.
Tanrı ve zaman – ‘Tanrısal an’ ile ‘zamansal an’ arasındaki farka dair
Tanrısal ‘şimdi’ hareket etmeyen, sabit kalan bir ezeliliktir. Bize özgü ‘şimdi’ ise zamanı üreten bir olgudur.
‘Ezeli şimdi’nin ‘zamansal şimdi’ ile kıyaslandığında farkı, donuk(starr) ve değişmez olmasıdır. Buradan yola çıkarak ‘ezeli şimdi’ şöyle anlaşılmalı ki, şimdiki an sanki ‘durmuş'(stillsteht). Başlangıç ve sonu içermeyecek şekilde sonsuz bir süre.
Ezelilik, zaman olgusuna indirgenemeyen bir varlık modudur, ayrıca zaman realitesiyle de çelişmeyen bir moddur.
Ezeli bir varlığın var oluş hali sekansı(ard arda gelmesi)(Abfolge) olmayan bir süredir(Dauer), ezelilik bir sekansı(Abfolge) dışladığından sadece var. An itibariyle var. Bu an’ geçmiş ve gelecekle teması olmadığından zamansal bir an’ değildir. Ayrıca ezeli, geçmişsiz ve geleceksiz an’ noktasal değil, genişlemiş(ausgedehnt) bir şekilde, zira ezelilik ve ebedilik süreyi/sürmeyi(Dauer) içermektedir. Zamansal an’ ise genişlemeyen bir an'(ausdehnungsloser Moment), öyle bir an ki, kavramsal olarak da geçmiş ve gelecek aralıklara (Intervalle) çözülmeksizin genişleyemeyecek olan bir şimdiki zaman. Buna karşın ezeli şimdi/an’ tanımsal olarak sonsuz yayılmış/genişlemiş (unendlich ausgedehnt), geçmişsiz ve geleceksiz bir süredir.
Zamansal süre ise gerçek sürenin(echte Dauer) sadece zayıf bir yansıması olabilir.
– Gerçek süre mutlak olarak gerçekleşmiş süredir – sadece yayılmış, genişlemiş varlık(ausgedehnte Existenz) değil- fakat öyle bir varlık ki, kendisinden hiçbir şey geçmemiş ve kendisine henüz gelmemiş olan hiçbir şeyin olmadığı ve böylesi bir mutlak gerçekleşmiş süre (vollkommen verwirklichte Dauer) ancak ve ancak zaman ötesi(atemporal) bir süre olabilir ancak. Öyle bir zaman ötesi varlık modu ki ‘gelecekten hiçbir şey kaçmamış, geçmişten de hiçbir şey kaybolmayan’ bir mod.
– Zamansal süre için ise şu söylenebilir: gelecekte olan herşeyden mahrum ve geçmişte olan herşey akıp gitmiş bir durumda. Yarına uzanamıyor, dünkünü ise kaybetti, hatta bugün için bile ‘hareket halinde ve geçici olan bir anda’ var olmakta, şu andaki zaman noktasında.
Zamansız süre(Unzeitliche Dauer) ise, hiçbir şeyin olmama durumunun olmadığı, hiçbir şeyin namevcut olmadığı(ve bu sebeple gelecek’te olmadığı) ya da akıp gitmediği(bu sebeple geçmiş olmadığı) bir durumdur. Mutlak gerçekleşmiş süreye(vollkommen verwirklichte Dauer) müsade eden Ezeliyet/Ebediyet O’nun varlık modudur, zaman değil.