AKIL VAHİY İLİŞKİSİ
Bilgi vasıtalarımız(aklın kapasitesi ve beş duyularımız) sınırlı olduğu için o vasıtalarla elde ettiğimiz bilgiler de sınırlı olacaktır kaçınılmaz olarak. Tıpkı bir makinanın taşıyabileceği yükün, bir telin geçirebileceği elektrik yükünün sınırlı olduğu gibi.
Beş duyu nasıl sınırlı ise, aklın da idrak gücü ve sahası öyle sınırlıdır. Dolayısıyla o, bu sınırı asla aşamaz. Çünkü akıl yaratılmıştır, mutlak gerçeği kuşatabilecek ve onun bütün sırlarını çözebilecek mükemmellikte değildir. Kaldı ki akıl, eşyanın gerisindeki sırları, su ve nutfede bulunun gizli özellikleri, duyuların mahiyet ve keyfiyeti, aklın hakikati gibi konuları insanın bilmesi mümkün görünmemektedir.
İnsani güç ve alanları aşan alanlarda çalışma, araştırma ve gayretlerin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü insani gayret ve çalışmalar duyular alemiyle sınırlıdır. Beş duyu organı dışında bir kanalımız ve ondan ötesini bilmeyi sağlayacak beşeri güç yoktur.
Vahiy insandaki bu eksikliği gideren ilahi bilginin özel şeklidir, insanda da bu ilahi bilgiyi kavrayıp anlayacak potansiyel vardır.
Uzunluk ölçülerinde kesin cevaplar veren metre, basınç ölçümünde kullanılmaya kalkılırsa saçmalanmış olunur.
Akıl işlerken, işleyiş sonunda vadisini bulması, kılavuzunu iyi saptaması, vahyi ilahiye ulaşması gerekir. Rasyonalistler gibi aklı putlaştırıp onu herşeyin ölçüsü görmek ve tek başına yeterli kabul etmek kadar büyük bir gaf olmaz.
Akılsız olmaz. Akıl ise rehbersiz olmaz.
Akıl, gözlem ve deney yardımıyla olan şeyler hakkında sınırlı bir bilgi üretse de gayb alemiyle ilgili konularda hatalı hükümler vermesi kaçınılmazdır. Akıl, madde aleminin ötesine geçemez, gaybın kapısına varıp orada durur, daha ileri gidemez. Eğer kapıyı aralayarak gayb alanına girmeye ve bazı yorumlar yapmaya kalkışırsa, tıpkı karanlığı taşlayan insan gibi ne yaptığını bilmeden hareket etmiş olur. Akıl, sırf bu dünya için değil, ebedi hakikatleri, ceza ve sevabı da kavrasın diye insana verilmiştir. Fakat onları her yönüyle kavrayacak şekilde yaratılmamıştır.
Aklı mutlak doğruları elde edebilir bir kaynak olarak göstermek piyasaya sahte para sürmek gibidir.
Örnek :
Ağacın ne olduğu, nasıl olduğu, rengi, şekli, boyu vs. sorulduğunda verilecek cevaplar bilginin beş duyu alanıyla ilgilidir. Kişi ağaca bakar, dokunur, tadar, koklar ve sorulara cevap verebilir. Zaten bilgi denildiğinde, bu tür olanlar kasdediliyorsa, insanlık tarihi boyunca bu bilgi üzerinde bir ihtilaf, tartışma olmadığı rahatlıkla söylenebilir.
Problem, bilginin yukardaki sınırlarının dışındaki alanıyla ilgilidir. Ağacın özellikleriyle ilgili soruda cevaplar net, anlaşılır ve büyük oranda tartışılmaz doğru olarak verilmesine karşılık, biraz farklı nitelikte soruya verilecek cevap ya bulunamayacak ya da verilen cevap oldukça tartışılır nitelikte olacaktır.
O ağaç niçin var olmuştur? ‘Elma vermek için’ denirse soru zinciri oluşur: ‘Niçin elma da başka bir şey değil?’…
Bu konuda kesin cevaba ulaşılamamasının sebebi beş duyuya dayalı, sınırlı bilginin kendi asıl alanı dışında kullanılmaya çalışılmasından kaynaklanmaktadır.
‘Ağacın boyu ne kadardır’ sorusu beş duyuya dayalı beşeri bilginin sınırları içindeki bir unsura karşılıkken ‘Ağaç niçin var olmuştur’ sorusu o alanın dışında bir unsura karşılıktır.
Örnekte olduğu gibi, eğer beşeri bilgi de alanının dışındaki konular için ölçü kabul edilecek olursa insanlık tarihinde örnekleri oldukça bol saçmalıklarla karşılaşılır. Biz örneğimizde bu soruları ağaç örneğiyle açıklamaya çalıştık. Konu insan ve diğer varlıkların varoluş nedeni olursa, durum daha da karışmaktadır. Hayatın anlamı, yaratılış gayesi, insan hayatını nasıl düzenlemeli, iyi kötü nedir vb. soruların cevabını sırf akılla vermek mümkün değil. Peygamber bile kendi başına aklıyla(ki akıl bakımından insanların en üstünü) nihai meselelerde cevap bulamamıştı, Allah’ın vahyi yetişene kadar.
Problem madde ötesi alanları(nihai meseleleri) ilgilendiren konularda bilgi elde
etmenin aracının ne olacağıdır. Bu alanda doğruya ulaşabilmek için 5 duyunun dışında, bilgi elde etmeyi sağlayacak başka araçlara ihtiyaç vardır.
İnsanlar 5 duyunun dışında araç olarak akla güvenmiş, akıl aracılığıyla ilgili sorulara cevap verilebileceği düşünülmüştür (bkz. felsefe akımları). Halbuki akıl da sınırlı ve acizdir. Buradaki eksikliği vahiy giderir.
Akıl ile vahiy göz ile ışık gibidir. Işık olmadan göz nasıl göremiyorsa, karanlıkta kalıyorsa, nihai hakikatler konusunda da akıl karanlıkta kalmaya mahkumdur. Nitekim 2500 yıllık felsefe tarihi bunun kanıtıdır.